Ana içeriğe atla

Kendini Yadsımanın Öyküsü: Nicolas Chamfort Sözlüğü


Bu yazıyı,
iyi adam MuratErşen’e ithaf ediyorum.


(Giriş)


Besleyip büyüten, acıtan, biçim veren her şeyin bir "son kullanma tarihi" var. Yazı hariç! “Günümüzde doğayı sevenler, hayal içinde olmakla suçlanıyorlar” diyen bir insanın hangi çağ yangını içerisinden konuştuğunu kim söyleyebilir?

Şiire tutkuyla bağlı olan insanlar vardır. (Her zaman olmuştur böyleleri. Heyhat! Çoğu bir itiraf gibi söyler bunu; yalnızca şiir yazdığı için değil, okuduğu -çok okuduğu!- için de ‘şiirden utananlar’, vardır!) Onlar, yazının yalnızca uzak ya da yakın bir geçmişten, yıkıntılardan, çoktan toprakla içiçe geçmiş yeis ya da sevinç dolu şahitliklerden değil, gelecekten, mukadder kabul edilen sonlardan da haberler verdiğini bilirler. İyi bilirler!

Camus, Chamfort’da hiçbir zaman aforizma sanatı söz konusu değildir” diyor. Camus’ya göre, Chamfort’un anlattığı onlarca küçük hikâye ve aforizmadan yola çıkarak bir “dünya komedisi”ne ulaşırız. O, resmini çizdiği ‘komedi’nin, soluduğu tarihin en önemli kahramanıdır. Chamfort’un yazdığı her şeyi büyük bir romanın parçaları olarak kabul eder Camus ve “inanılmaz öykü” olarak adlandırdığı bu adı konulmamış yapıt için şunları söyler: Bu bir reddin öyküsüdür, kendinin yadsınmasıyla sona eren her şeyin yadsınmasının bir öyküsüdür, yokluğun öfkesinde kendisini tüketen mutlak’a doğru bir amansız koşudur!

Sahiden de bu red öylesine keskindir ki Chamfort yalnızca inancını yitirdiği, çürüdüğüne inandığı ‘toplumsal değerler’den değil, başarılarla başlamış bir hayattan, kendisini seven kadınlardan da vazgeçmek zorundadır. Artık hiçbir şekilde tasvip etmediği, hor gördüğü bu hayat her an sırtında hissettiği bir kamçı gibidir. Kişisel bir ahlak eylemi dışında sığınabileceği hiçbir yer, değer yoktur. Bu zoraki tecrit Chamfort’u yabanileştirir. Başta kendi olmak üzere bütün çevresine kötü davranmaya başlar, her şeyi geri çevirir. Kabul ettiği, tutunacak tek dal olarak gördüğü erdemler yegâne trajedisi olur. Camus, Chamfort’un bu noktaya geldikten sonra söyledikleri için, “İnançsızlık hiçbir zaman böyle güçlü bir şekilde vurgulanmadı” der.

Gelinen nokta korkunçtur. Çünkü hırpanî bir ruhî sergüzeşt dönemi bitmiştir, yaşanacak olan, kaçınılmaz bir bedensel yıkımdır artık. Chamfort’un ve ‘şahitlik ettiğimiz’ romanın büyüklüğünün tam da bu noktada başladığı söylenir. Fransız Devrimi’nin ihanet ettiği değerleri yanına alır ve devrime karşı durur. Devrimin ahlakını savunur. Bundan sonrasını Camus’nün kaleminden okumak en doğrusu: Chamfort, devrimin kendisini mahkûm edeceğine inandığı gün, bu kesin düşkırıklığı karşısında, tabancayı çeker, sağ gözünü çıkaran kurşun burnunu da parçalar. Ama henüz yaşıyordur! Yeniden toparlanır, bir usturayla boğazını keser, vücudunu parçalar, silahını aranır ve sonunda dizleri ve bilekleri çözülür. Kapıların dışına kadar sızan ve kendini ele veren kan gölünün ortasına yığılır. Hayal edilmesi zor bir intihar arzusu, bir kıyım çılgınlığıdır bu! Bütün bunların yorumları aforizmalarında bulunur: “İnsanlar zorlu kararlardan korkarlar, ama güçlü ruhlar ve bükülmez karakterler için bıçak sırtında dinlenmek yaraşır!”

Nietzsche’nin en sevdiği insanlardandı Chamfort!



(Sözlük)


Ahlak
“Yararlan ve yararlandır, ne kendine ne de başkasına bir kötülük yapmadan: İşte inandığım tek ahlak.”

Buyurganlık
“Buyurganlıktan öyle nefret ediyorum ki, ’diyordu adam,’ bir doktorun ’reçete’sine bile dayanamıyorum!”

Cömertlik
“Cömert olmadan önce adil olmak gerekir: Gömleği olmayana ipek fistan gerekmediği gibi.”

Çürüme
“Zenginlik içindeki yaşlılar gençlerden daha çok bozulmuşlardır. Çünkü çürüme olgunluğun ardından gelir.”

Doğa
“Günümüzde doğayı sevenler, hayal içinde olmakla suçlanıyorlar.”

Dostluk
“Aşırı ve pek ince bir dostluk, bir gülün kıvrımından bile yaralanır.”

Edebiyat
”Edebiyatta önemli biri olmak için ya da hiç değilse hissedilir bir devrim yapmak için, politikada olduğu gibi her şeyi hazır bulmak ve tam zamanında doğmak gerekiyor. ”

Fransa
”Fransa: İnsanın kendi kötülüklerini göstermesinin genellikle yararlı olduğu ve erdemlerini göstermesininse her zaman tehlikeli olduğu ülke!”

Gülümsemek
”Tüm zamanların en büyük kaybı, gülmediğimiz zaman yitirdiğimiz şeydir. ”

Halk
”Halk (denilen yığın. ç.n.) kuşku götürmez, erdemlerin ve duyguların saflığına hiç inanmaz. Ve ulaştığı da, genellikle sadece bayağı fikirlerdir. ”

İnanç
”İnanç tinin bilincidir.”

Kitaplar
”Günümüzde kitapların çoğu, bir gün önce okunmuş kitaplarla bir günde yazılmış izlenimi veriyor. ”

Lira
”Fransız Akademisi’ne para toplanıyordu. Altı frank ya da bir lira eksik gelmişti: Cimriliği dillere destan bir üye para koymuş olduğundan kuşkulanır oldu, ama para verdiğini ileri sürdü. Parayı toplayan: ‘Onu görmedim, ama ona inanıyorum’ deyince Fontanelle tartışmayı kesti: ‘Onu gördüm, ama yine de inanamıyorum!’ ”

Mirasyediler
”Bir doktor şöyle diyordu: ‘Ancak mirasyediler çok para öderler.’ ”

Nasıl
”Gerçek bir olaydır. Madam, Kral’ın kızı (16. Louis’nin ) hizmetçilerinden biriyle oynarken onun eline bakar ve parmaklarını saydıktan sonra: ‘Nasıl?’ der çocuk şaşkınlıkla, ‘sizin de beş parmağınız var, benim gibi!’ Ve emin olmak için tekrar sayar. ”

Onur
” ‘Bir ismin, bir zümrenin, bir talihin desteği olmadan onurlu bir adamın tutunması ancak büyük acılarla olur,’ diyordu adam: Oysa, bu elverişliliklere sahip olan adam, tam tersine, bizzat kendine karşı olarak yüceltilmiş olduğunun farkındadır. Bu iki adam arasında, dalma aygıtı ile yüzücü arasındaki fark söz konusudur.”

Özgürlük
”Ancak özgür halkların tarihi dikkate değer. Zorluğa boyun eğmiş halkların tarihi bir kısa öyküler toplamından başka birşey değildir.
Avrupa’nın gerçek Türkiye’si Fransa’dır! Yaklaşık yirmi kadar İngiliz yazar despot ülkelerden söz ederken ‘Fransa ve Türkiye gibi’ sözünü kullanır. ”

Parantez
”Parantez (ayraç) sanatı toplumda güzel konuşma sanatının gizlerinden biridir.”

Ruh
”Ruhun yüceliğinden kaynaklanan ince bir hüzün vardır. ”

Sır
”Sır saklama ile sır vermenin yasaları aynıdır.”

Sohbet
”Sohbetler su üzerinde yapılan gezilere benzerler: Hemen hiç farkına varmaksızın kara’dan ayrılırız ve ancak kıyıdan çoktan uzaklaştığımızda kıyıyı terk ettiğimizi fark ederiz.”

Şiir
” ’Şiirler…’ diyordu, adamın biri, her zaman torbalanmış olmayı hak eden zeytinler gibidirler. ”

Tanrı
”Tanrı dünyayı yarattığında kaosun devinimi, dingin bir kargaşada uyuduğu zamandan çok daha yoğun bir kaosu gerektirmiş olmalıydı. Yeniden örgütlenen bir toplumun önündeki engeller, bize nasıl yoğun bir kargaşa gibi görünüyorsa öyle. ”

Talih
”Dünyaya ve talihe yüz çevirerek mutluluğu, huzuru, sağlığı ve hatta zenginliği buldum. Ve atasözüne inat, oyunu terk edenin kazandığını anlıyorum. ”

Umut
”Umut bizi sürekli yanıltan bir şarlatandır. Benim için mutluluk da onu yitirdiğimde başladı. Dante’nin Cehennem’in kapısına yazığı şu dizeyi ben olsam, Cennet’in kapısına yazardım:
Lasciate ogni Speranza, voi ch’entrate. [Buraya girerken, tüm umutlarınızı terk ediniz.] ”

Üzüntü
”Karısının dağınıklığına karşı vurdumduymazlığıyla tanınan ve çoğu zaman onun zenginliğinden yararlanan bir adam, onun ölümünden duyduğu bir üzüntüyü gösteriyordu, ama bana ciddi ciddi şöyle diyordu: ‘Marie-Thérése’nin ölümünden sonra 14. Luois’nin söylediğini söyleyebilirim: İşte, onun bana hiç tattırmamış olduğu ilk acı!’ ”

Vaaz
”Katolik bir köy papazı, bir Pazar vaazında müridlerine şöyle der: ‘Baylar, bu şatonun sahibi için Tanrı’ya yalvarınız. Paris’te işkenceden öldü.’ (Çark işkencesiyle öldürülmüştü.)”

Yazarlar
”Yazarlar eğlendirdikleri insanları severler, gezginlerin şaşırttıkları insanları sevmeleri gibi. ”

Zorbalık
”Her şey ben, gerisi hiç: Bu; zorbalık, soylular yönetimi ve yandaşlarıdır. –Ben bir başkasıdır, bir başkası da ben: Bu da halk yönetimi ve yandaşları. Karar sizin!”




(Sonsöz)

Çevirisini Kenan Sarıalioğlu’nun yaptığı Soğuk Kül isimli kitap, Sebastien-Roch Nicolas Chamfort’un (1740, 41 – 1794) Türkçe’de yayımlanmış tek eseri. Önsöz’ünü Albert Camus’nün yazdığı kitap 2003 yılında Gendaş Yayınları’nca basılmıştı. Faklı bir biçim verme girişimi olarak da tanımlanabilecek bu sözlüğün ilgili tüm alıntıları bu yayıma aittir. Sonuç iyi ya da kötü; karar sizin!






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

[...] Günce

M. Milât Özçelik [22 Eylül 2023 – 8 Mart 2024]   ~  B İ T T İ  ~   23. Hafta & 24. Hafta   Temmuz ayının o güzel, sıcak günlerinin birinde, 'dünya hayatım' için işbaşı yapar gibi, bir pazartesi sabahı doğmuşum, 25 Temmuz 1988'de. Belki de bundan, yaz günlerini çok severim. Güneşten şikâyet eden biri olmadım hiç. Yazın bitimiyle beliren sonbaharı sevmeyişim de yine bundan olsa gerek. Sonbaharın gelişiyle hissettiğim şey hüzün değil, düpedüz üzünçtür. Tabiatın sonraki adımını, kışı düşünüp iyice üzülürüm. Bütün kışlarım üzgün geçer. Derken ilkbahar gelir. İlkbaharı yazdan da çok severim. Çiçeklenen ağaçları izlemeye, kuş seslerini dinlemeye, çimlenen toprağa bakmaya doyamam. Yeşilin bütün tonlarını severim. İlkbaharda göğün rengi bile açılır. Kışın kasveti dağılmış, öfkesi dinmiştir. Yer gök ferahlar, tabiat gibi insan da gevşer, hafifler... Çocukluğumun yarısı, bir gölgeye uzanıp o berrak göğü izlemekle, onu anlamaya çalışmakla geçti. Geniş zamanlardı.   Bir özel hastan

Bir Ardıç Kuşu Yaşadı

    Bu, hayatım boyunca yazdığım en zor ve ‘önemli’ yazı. Kötü bir rüyadan uyanıp ölüm haberini okuduğum  Engin Ardıç  hakkında. Üzerimdeki kesif hüzünle ne ölçüde hakkını verebilirim bilmiyorum ama  Ardıç Kuşu , bu dünyaya doğmuş olmaktan sonraki en değerli katkıyı sundu bana:  okumak.   2005-2006 filan olmalı... Lise bitmiş ve ben, nedense bir ‘eşik’ kabul ettiğim 20 yaşımın arifesinde, anlatması uzun sürecek meseleler yüzünden arkadaşsız kalmıştım ve fena halde başarısızdım. (Güncesinde  “ Bu yaşın hayatın en güzel dönemi olduğunu söyleyenlerin canına okurum!”  demişti ya Paul Nizan, işte öyle.) Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum sözde ama onun da tadı yoktu. Ne olmak ya da ne yapmak istediğimi bilmiyordum. Hayat berbattı ve ben, o güne değin eksikliğini hissettiğim şeyin ne olduğu konusunda bir fikir sahibi bile değildim.   Oradan oraya, sersem gibi salınıp durduğum bir gün, güzel bir yaz günü olarak kalmış aklımda, yaşadığımız apartmanın altındaki çay ocağının taburelerinden b

Yusuf Atılgan'ın Bütün Şiirleri (ve Birkaç Soru)

Ölü Su İçsin mi kansıcağı ikindilerde İki ucu denizsiz çay suyundan Dört boynuzlu yörük öküzü Çıkamaz ininden yaz uykusunda çakıroğlan duvarda çamursarısı sidikkızılı boynuzbozu bir ölüdoğa sıvanın altında kim var Susuz aç kim gizliyor olumlu tarhanayı sevimli ifritlerden as kendini çakıroğlan bir türküde oturacaksın yapayalnız sabah çayları bir türküde üzüm Kısır tarlada gereksiz bir kaya ya da İskender sininde bir kabartma taşdonuğu (yaşadıydı Karacoğlan Kızı Yunus karıncası kansıcağı ikindilerde harman kaşıntısı) Kendir saplarıyla asılmış uzarken yarı yolda Suçluyum sayın yargıç bir zurnacı çingene ısmarlayın ipime Ya siz sayın Yargıç? Yusuf Atılgan [Yazı Dergisi,   Sayı 1,   1978.] * Ayrılık Doğu yeli esiyor karşıdan kirpiklerim tozlu Ergin başaklar geçiyor iki yanımdan Sensiz Bir serin denizde misin kumda mısın Öyle mi omzunda kuruyan deniz tuzu Bensiz Çorak tarlada geçkin bir at çakalı Bir telli ka